if you go chasing rabbits, and you know you're going to fall..

21 Mart 2015 Cumartesi

TAŞINMAK

Yaşadığım yeri değiştirmek, hayatımı göz önünde bulundurunca, bana çok uzak bir terim. Yaşadığım şehri değiştirene kadar yaşadığım evi değiştirmemiştim. Hep aynı odada, aynı pencerenin önünde, aynı apartman çatılarına bakarak geçti zamanım. İstanbul'a yerleştiğimde kendime bulduğum evde daha uzun süre oturacağım sanırdım. Bu şehre tam olarak yerleşmediğim ve Ankara - İstanbul arası mekik dokuduğum bir zamanda, evimde ilk kez uyuyacağım gece ufak bir valizi sürükleyerek evin önündeki otobüs durağında inmiştim. Mahallede elektrikler kesikti ve valizin tekerleğinin arnavut kaldırımda çıkardığı boyundan büyük ses dışında çıt çıkmıyordu. Zar zor eve girmiş ve pencereleri örten hiçbir perde olmaması sayesinde azıcık aydınlık salonda yer alan tek koltuğa oturmuştum. Elektrikler gelene kadar korkmadan kendimi oyalamak adına ağzımın içinde gevelediğim masallardan beri yaşadığım evi kendimin olarak benimsemiştim. İnsan faktörünün her şeyin belirleyicisi olduğunu unutmuşum; penceremin önünü boş bırakmayan martıları, mahallede beslediğim kedileri, yağmur yağınca sokağa fırlayan salyangozları ve bir gün, gördüğüme fazlasıyla şaşırdığım, yolunu kaybetmiş kaplumbağayı sevdim ben en çok. Esnafı da çok sevmiştim. Hangi peyniri sevdiğimi gayet iyi bilen peynirci abi, bir hafta gitmesem taşındım sanıyordu. Sonra içtiğimiz ve parası alınmayan çaylar var, bozuk para ararken, parayı istediğimde getirmemi söyleyen fırın var. Ama bunların yanında, atmak için kapının önüne poşetle koyduğum içki şişleriyle alakadar olan bir kapıcı, selam vermek yerine kapı çarpan komşular, acil bir ihtiyacım olsa bir şey isteyemeyeceğim on daire sakini var. Para dışında hiçbir şey umurunda olmadığı halde, istediğini sonuna kadar almasına karşın, dişimi göstermek zorunda kaldığım ev sahibindense bahsetmek bile gelmiyor içimden. Bu nedenle taşınıyorum. Bu şehirde ciddi başarı ve azim gerektiren şeylerden biri ev bulmak (ve tabii ki ciddi bir maddi yük). Bunu atlattığım, kendimden dört yaş büyük ev sahibiyle şimdilik iyi geçindiğim ve hatta daha yerleşmeden komşu bile bulduğum doğrudur. Kalabalık ve gürültülü bir caddeden bir sokak arkaya geçerek ulaşacağım yeni evime. Önünden martıların koşturarak uçacağı kadar yer yok ama çatının üstünden uçmalarını dilerim. Kedilere ise her zaman her yerde alan mevcut; Marul için mama alırken onlar için de alacağım. Tıpkı şimdi yaptığım gibi. Kendime yeni bakkal, market, terzi, tamirci vs. de bulmalıyım. Neyse ki bu sefer sokağında bol sayıda küçük bakkal olan bir mahalleye taşınıyorum; tek katlı şarküteriyi yıkıp koca bina yapacakları bir yer değil (zaten her yer bina). Kısacası, alışkın olmadığım şu saçma tedirginlik ve 'hadi gitmiyor muyuz daha' hissinden kurtulmam için eşyalarımı toplayıp yeni evime yerleştirmeye ihtiyacım var. Kitaplığı yerleştirir, Marul'un bu evde uyuduğunu görür, bir de gidip çay-kahve yaparsam her şey yoluna girecek. 

Hiç yorum yok: