if you go chasing rabbits, and you know you're going to fall..

4 Haziran 2014 Çarşamba

Ölçümsüz

Edip Cansever, "ve bu yorgun, bu üzünçlü yüreği, benim değilmiş gibi, kimse görmeden, şöyle bir yol kenarına bıraksam.." diyor ya, bu şiiri biraz değiştiriyorum şimdi. Bu ne olduğu belirsiz ruh halini, benim değilmiş gibi, ve hiç bana ait olmamış gibi, şöyle bir yol kenarına bıraksam.."
İyi ki şiir yazmıyorum ya da iyi ki şiir yazmayı hiç beceremediğimin farkındayım. Bunu bu kadar iyi yapan insanların yanında iki kelimesini değiştirdiğim şeyden bile utanıyorum. 
Cortazar okuyorum hala ve dışarıda yağmur yağıyordu. Kitabı bıraktım, camın önünde dikildim bir süre. Halı durduğum yere kadar uzanmadığından terliklerimi giydim ayağıma. Sanki yaz gelmekte değilmiş gibi, dolabın gerilerine iteklediğim eşofman altını da giymiştim. Kahve hazır olalı baya süre olmuştu; mutfağa gidip almaya üşendim. Zaman zaman romantikleşen her insan gibi, camdan aşağı kayan yağmur damlalarının fotoğrafını çektim. Sonra fotoğraflarıma baktım. On beş gün oldu geleli ve fotoğraflara bakarken bir an o seyahati ben yapmamışım gibi hissettim. An, bazen o kadar güçlü ki, hiçbir şey içermese, hiçbir anlamlı bütünlüğü olmasa da, kendinden öncesini ezip geçiyor. Her şeyi hiç olmamışa çevirebiliyor. Tıpkı, çok eskiden bir kez olmuşu, şu an oluyormuş gibi hissettirebildiği gibi. Sonra seçtiğim birkaç tanesini, fotoğraflarımı koyduğum sayfaya ekledim; başkasının fotoğraflarıymış gibi baktım sonra. Dediğim gibi, emin oldum. "Ben bir başkasıdır." Nerden mi çıktı bu? Çünkü şöyle söylüyor Cortazar, Cinayeti Gördüm adlı öyküsünde,
"Bakmasını bildiğimi sanıyorum, bildiğim bir şeyse bu baktığım. Her bakıştan yalancılık sızdığını, çünkü her bakışın bizi, en ufak bir güvencemiz olmaksızın kendimizden dışarı ittiğini de biliyorum."

Kafama üşüşen sözcükler nefes alacak yer bırakmıyor; kaçamadığım, kaçamayacağım insanlar gibi. Oysa bir sözcük, bin insandan iyidir; bir kısmını bir yere atıp kurtulduğumda kalanıyla daha rahat nefes alabilirim. Birkaç gün sadece kitap okuyup, bir şeyler yazmaya çalışıp sözcüklerimle mutlu olmak isterdim. Oysa yarın gidilecek bir iş, alınacak hediye, önceden rezervasyonu yapılan gösterime iştirak, ertesi gün kutlanacak bir doğum günü, ilaç etkisiyle fazladan uyunacak uyku, anlarlar umuduyla anlatılacak dertler ve yağmurdan sırılsıklam olacağı beklenen bir ben var. 

2 yorum:

Aylak Bey dedi ki...

Sartre'nın da Bulantı'da dediği gibi, insanın belki de tek yapması gereken geçirdiği değişimin özünü anlamak ve onu kavramak. İnsan bırakın bir hafta, bir ay sonrayı sabahından akşamına bambaşka biri gibi olabiliyor. Önemli olan bence bu değişimin özünü kavrayabilmek. Bunu kavramak için de günlük tutmak çok güzel bir yöntem bence; hem başkası okuyacak kaygısı yok hem de bütün dürüstlüğünüzle ne hissettiğinizi yazabiliyorsunuz.

Bu durum için "ben bir başkasıdır" bile yeterli olmayabiliyor bazen. İnsan bir başkası değil, bir şölen çoğu zaman: Aynı bedende bir çok kişi yaşıyor.

white rabbit in the forest dedi ki...

günlük iyi bir fikir olabilir; dönüp kendini görmeye mecali olanlar için tabi..